KAĞITTAN GEMİLER YAPMAK
Çocukluğum deniz kenarındaki evimizde geçti. Deniz tek mutluluğumdu adeta. Üzerinden esip tenime değen rüzgarıyla, kimi zaman kabaran kimi zaman usulca kıyıya vuran dalgalarıyla, geceleyin gözüme ışık saçan yakamozuyla, mehtabıyla beni benden alır mutluluğun berrak maviliklerine taşırdı.
Günüm ve gecemdi deniz. Ona baktığım her an mutluluktu benim için deniz. Dalgalarının arasında olmaktı tek hayalim gelecek olması muhtemel yıllar için. Benim büyük bir gemim olacaktı. Öylesine büyük bir gemim olacaktı ki içine bütün hayallerimi, umutlarımı, mutluluklarımı sığdırabilecektim; ama korkulara yer yoktu, onları birer birer denize atacaktım.
Babam bana kağıttan gemi yapmayı öğretmişti. Belki de o güne kadar kalbim böylesine şiddetle çarpmamıştı, heyecandan uçup gidecekti sanki yerinde bir bülbül misali. Benim mutluluğum denizdendi, aşkım da denize oldu.
Deniz, masmavi deniz...
Hayallerim ve umutlarım olan deniz. Ne zaman ona baksam kaybolup gitmek isterim derinliklerinde, maviliklerinde. O kadar huzur verici bir durum ki kendimden geçiyorum adeta böyle anlarda, hayal dahi olsalar bile. Düşlüyorum ufak bir yelkenliyi, güvertesinde ben, açmışım kollarımı şiddetle esen rüzgara rağmen. Rüzgar değiyor tenime bazen tutkuyla sarılan bir sevgili yahut mutluluk sarhoşu bir dost gibi. Hayatı ve ölümü hayal ediyorum derinlerinde maviliklerin, maviliklerimin. Olsun isterim illaki olacaksa bir son, onun kollarında. Ve hayat, hayatım zaten onu ilk görüşümden bugünedir. Öncesi yoktur, var desem yalan olur. Ama yorucudur yüzmek saatler boyu, bundandır bağlanışım bir geminin, yelkenlinin hayaline. O ki, beni aşkımın kollarından bir an olsun uzaklaştırmayacaktır.
Mavinin her tonu güzeldir. Dalganın hırçını da sakini de zevk verir. Geceleyin esen rüzgar yahut parıldayan mehtap beni cennette zannettiriverir bütün benliğimle. Hele yakamoz, o bambaşkadır.
Mavi, hayattır. Mavi, hayatımdır.
Kıyıda oturmuş izliyorum denizi gün doğarken ve gün batana dek devam ediyorum izlemeye. Sıkılmam, neden sıkılayım ki? Aşkımla göz göze, diz dizeyken... Kimsecikler yokken aramızda, neden sıkılayım ki?
Hele bir de bir balık atlamaya görsün şu şen şakrak kalbim. Başlar bir bülbül yahut sığırcık misali pır pır kanat çırpmaya. Koşup dalmak isterim maviliklerine, yüzmek isterim o güzel balıklarla. Korkmadım hiç balıklardan, oysaki yaşıtlarım çekinir, ihtiyatlı davranırlardı onları gördüklerinde.
Ben onun içinde hayat bulana nasıl korku dolu gözlerle bakabilirdim ki? En büyük korkum onsuz olmaktı, en büyük hayalimse onunla sonsuz enginliklere yol alırken onsuzluk korkumu onun derinlerine bırakmaktı.
Her sabah kıyıya iner kağıttan yaptığım gemilerimi bazen dalgalara bazen de çarşaf misali dupduru sulara bırakırdım. Sonra da oturup izlerdim ardı sıra giden gemilerimi. Batarlardı. Nihai sonlara o zamanlarda aşina olmuştum. Her şeyin bir sonu olduğu fikri o günlerde aklımda yer etmeye başlamıştı.
Bir kağıt katlanıyor, bükülüyor ve ardından hayallerimin maddeye bürünüşü oluveriyordu. Ama batmak vardı sonunda. Gülü seven dikenine de katlanırdı elbet bülbül misali. O zaman göze almak gerekti derin maviliklerde sona erecek bir hayatı.
Düşünmesi bile tüylerimi diken diken ediyordu ama buna rağmen tuhaf bir sıcaklama da sarıyordu kalbimden yayılarak bedenimi. Sonradan öğrendim de aşkmış bu; hem acı hem mutluluk bir aradaysa...
Kalbimden geçen derin duygularla katlıyordum her gün kağıtları ve salıyordum uçsuz maviliklere onları. Geri dönemezlerdi, ben dönebilecek miydim? Ben gittikten sonra da arkamdan bakanlar benim şu anki mutluluğumu duyumsayabilecekler miydi? Acaba ben, ben de kağıttan gemilerim misali kavuşabilecek miydim sessiz sedasız aşkımın kollarına?
“Sensiz saadet neymiş, tatmadım bilemem ki...”. Derinden gelen sözlerdi bular, kulağıma fısıldayan bu şarkının sözleri. Beni çocukluk hayallerime taşıdı sonra da çekip aldı.
Şimdi güvertedeyim. Dört bir yanımda uçsuz bucaksız mavilik... Elimde gazetem, Cumhuriyet’im, masamda çayım; memleket hasretini en derinden hissettiren ve en çabuk unutturan ikili. Hiç yakamı bırakmadılar, bırakmasınlar da zaten. Sonra gazeteden bir parça kağıt koparıyorum, kare şeklinde. Şöyle bir bakıyorum kağıda derin düşünceler ile ama okumuyorum. Sonra muzipçe bir gülümseme konuyor dudaklarıma, başlıyorum kağıttan gemi yapmaya.
Çok güzel bir kağıttan gemi oldu diyorum. Bu sefer batmasın diye diliyorum ve denize, özgürlüğe bırakıyorum. Ama bu sefer bakmıyorum görmemek için akıbetini kağıttan gemimin.
Çok kez döndüm kıyıdaki evime ama yapamadım derin mavilikler yokken dört bir yanımda, attım kendimi bodoslama sulara. Henüz batmadım, batmaya da niyetim yok hani.
Her yanım aynı mavilik ama gezip görecek çok yer var biliyorum, farklılar her biri diğerinden. Bilmeyen deniz der geçer her birine ama değil. Mavinin tonları var; derinlikleri, gizledikleri var. Hep sevdim denizleri, onlar da beni sevdi galiba ki almadılar henüz kollarına.
“ Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli
Alıştım yokluğuna gel desen gelemem ki?”
Yine yazma isteği duyuyorum. Yazmak, denizin güzelliğini kelimelerle taçlandırmak istiyorum. Benim ardımdan beni ölümsüz kılacak bir şey olacaksa bu bir kitap olmalı, maviyi, denizi, aşkı, aşkımı anlatmalı...
Haydar Eren AKIN
Ne istediğimi biliyordum ama ona birden ulaşmak beni korkutmuştu. (III. 236)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Dünde Bıraktıklarım
-
▼
2007
(28)
-
▼
Nisan 2007
(19)
-
▼
20 Nis
(19)
- Ya cin! Ya cin! Ya cin!
- Yıldızlar...
- Acı verse de yazmak gerek...
- Rüzgar...
- Maurice VON BATTERSTEIN
- Bir katil doğuyor kanların içinden...
- Koridorun sonundaki oda
- İyi Bilirdik!..
- Adını Yazmaya gerek yok, çoktan kalbime gömdüm ben...
- Hava bugün çok ama çok güzel...
- Deja vu
- Kehanet
- O
- O SENE HİÇ KAR YAĞMADI
- EL-RAHN I.KISIM
- Hayat Irmağı
- Kağıttan gemiler yapmak
- Yalnızlık
- ...
-
▼
20 Nis
(19)
- ► Temmuz 2007 (1)
-
▼
Nisan 2007
(19)
-
►
2008
(115)
- ► Şubat 2008 (1)
- ► Mayıs 2008 (80)
-
►
2009
(33)
- ► Eylül 2009 (1)
Nexus
- Eren
- İstanbul, Türkiye
- Söyleceklerim olmaya devam ettikçe burada olacağım.
1 yorum:
Sen, iyi bir insan,başarılı biğr öğrenci olduğun kadar iyide bir yazarsın. Yazarsın diyorum çünkü; yazdıkların herkese anlattığın ortamı yaşatabiliyor,önemli olan da bu zaten... Tebrik ederim.
Yorum Gönder