Cuma, Nisan 20, 2007

Acı verse de yazmak gerek...

Bu satırları yazmak acı verici olduğu kadar da mutluluk verici bir haleti ruhiyeye mahzar vesile oluyor.Aziz ve kadim dostum Sabbah geçen gece,gündoğumuna dakikalar kala hayata acı verici bir şekilde intihar vesilesiyle gözlerini yummuştur.
Olaya ne yazık ki ilk şahit olan bendim.Durumun iğrençliğini kullandığım dilin ve dünya üzerinde hali hazırda kullanılan tüm dillerin kelimeleriyle anlatmak mümkün olamaz.
İnsan bu manzaraya şahit olduktan sonra hayatında artık çok şey değişmiştir.Artık kan deyince kırmızıdan ötesini yara deyince kesikten çok daha fevisini tasavvur edersiniz,etmek durumunda kalırsınız.
Tabi ki bu satırları sadece can dostumun cenazesini bildirmek üzere kaleme almıyorum.Sabbah’ın uzun süreden bu yana düzenli olarak tuttuğu günlüğünü okuduktan sonra yazmaya karar verdim.
Bana olacak bu kötülüğün onun başına gelenleri yok etmesi ve hiç yaşanmamışçasına silip atması fikrine boyun eğemedim.
Onu en son iki kasvetli ve kederli geçmek bilmeyen gece evvel görmüş idim.Görüşmemiz onun benim önemli bir hususta bilgilerime danışma arzusuyla vuku bulmuştu.
İstiklal caddesi üzerinde hiç de tekin olmayan bir kahvehanede randevulaştık.Mekanın şu anda hiçbir önem arz etmediğini belirtmek isterim.
Aziz dostum oldukça değişmişti.Gözlerinin altları mosmor olduğundan günlerden beri uyumadığını anlayıverdim.Tabi bu pek zor değildi ancak endişe vericiydi.Şayet dostum Sabah bu dünya üzerinde tanıyıp tanıyacağım en keyfine düşkün bir adamdı.Uyku onun için cennet bahçelerinde gezmek,hurilerle vakit geçirmek gibiydi adeta.
Dini konuları karşı aşırı ilgisiz olan Sabbah’ın beni dini bir husus üzerine çağırması tuhaftı hem de oldukça tuhaf.Benden insan dışı mahlukatları sordu.Oldukça uzun bir konuşma oldu.Gözlerinden yayılan endişe insanın içine bir ürperti tohumu ekiyordu,hızla dallanıp budaklanan ve ruhundaki korkuyla beslenen.
Sonra bana bir mektup verdi.Bunu eğer kendisine bir şey olursa açmam konusunda bana güvendiğini de ekledikten sonra “elveda” dedi ve gecenin karanlığına karıştı,yitip gitti.
Bu onu,ruhu içinden çekilip ahirete yol almadan önceki son görüşümdü.Onunla tanışıklığımız üniversite sıralarından bu yana uzanırdı.İkimizde Hukuk fakültesindeydik.
İkimizin de bir avukat ya da hakim olmanın ötesinde yer yer ürkütücü olabilecek hayalleri vardı.
Bana adalet hakkında ilk söylediği söz hala hatırımla olmakla beraber bu söz hayatımda benim gibi birini tanımamla birini tanımamla bir dönüm noktası halini aldı.”Adalet hak edenler içindir”.Düşünebilen ve hayat hakkında yorum yapabilenler adil bir yaşamı yaşayabilirler diğerleri için yaşam bir dereden akan su gibi saydam ve basit bir sadelelikteydi.Adalet büyük amaçlara hizmet etmeliydi.
Lakin adalet onun için adil davranmak istemedi.Henüz üçüncü sınıfta okuldan atıldı.Sebebi ayırımcı tutumlar ve adaletin amacının kökten zedeleyen tezini sunmasıydı.
Oldukça radikal kararlardı.Hem bu denli tuhaf bir tez sunmak ve karşılık olarak uyarı yerine direk olarak okuldan atılmak.
Sonrasında geçen yıllar boyunca aramızdaki dostluk git gide güçlendi ve bir çınar gibi gelişip dallandı budaklandı,çürüyüp gitmeyi beklerken.
Geçen zaman ona oldukça acımasız davranmaya devam etti.Veba salgınında annesini ve tek kardeşini kaybetti.Babası da ertesi yıl ciğer kanserine dayanamayarak Sabbah’ı bu dünyada tüm akrabalarından mahrum bıraktı.
Yalnızlık onu aşırılıklarından birine yönelttiğini biliyordum ama hangi yön bunu bilmiyordum.Biz sürekli eski günler üzerine konuşurduk.
Ancak ölümüne yakın çok değişti.Korku doluydu.Bir şeyden korkuyordu.Bana dahi anlatmaya çekiniyordu.
Bundan sonraki satırlarda onun günlüğünden edindiklerim ışığında yazacağım.Veba salgınından iki yıl sonra kitaplığında bir kitap bulmuş.Garip siyah deri ciltli kitap daha önce gördüğü hiçbir kitaba benzemiyordu.
Sayfaları o güne dek görmediği bir dilde yorumlanmıştı.Ne Arapçaya ne de Latinceye benzemiyordu.O günden itibaren bu dili çözmeye uğraştı.Gitmediği alim kalmadı.Ancak yazının sırrını çözemedi.
Okumaktan harap olmuş gözleri artık yeterince net göremiyordu.O dönme de bulunması pek kolay olmayan merceklerle bir gözlük yaptırdı kendine.
Bozulan gözlerinin hüznü omuzlarına çökmüştü.Gözleri gibi O da bu merakının uğruna eriyip gidiyordu.Uykuyu ne kadar da severdi ama bu bilinmeyeni çözme arzusu ona uykuyu haram kılıyordu adeta.
Zarar görmemesi adına özel bir çekmecede sakladığı kara kitaba bir kez daha bakmak istedi.Bu isteği daha sonradan keşke dilememiş olsaydım diye oldukça hüzün dolacak garip yüreği lakin olmuşa ve ölmüşe çare bulunmaz.Yeni gözlükleri garip bir şekilde yazıyı onun gözlerinde anlamlı bir hale çevirmişti.
Bu,Adem den öncesine dayandığını varsayabileceğimiz bir büyü kitabıydı.Önce bunu pek ciddiyetle karşılamadı hayatı boyunca pozitif bilimden yana olmuştu.Bu onun için bir değişimdi.Ruhsal ve bedensel anlamda köklü bir değişimdi.
Büyük bir heyecanla kitabı birkaç saat içinde okudu.Kitapta büyüleri yanı sıra kehanetlerde vardı.Lakin büyüleri kehanetleri kendime saklayacağım.Bunlar yanlış ellerde acımasızca kullanılmamalı.
Sabbah,bu yeni kitaptan “eskiler” diye adlandırdığı insanların yani yaratıkların sanatını öğrendi.Artık hazırladığı karışımın bir damlası ile açlığını aylarca dindirebiliyor.Oturduğu yerden millerce ötedeki insanları izleyebiliyor ve aklının alamayacağı türden doğa dışı faaliyetleri ifşa ediyordu.
Artık kendini tanrıya eşdeğer hissediyordu.Yıllar önce atılmasına vesile olan insanların aynı zaman diliminde garip bir şekilde ölmelerinden sorumlu olduğunu okumaksa dostuma olan inancımı kaybetmeme sebep oldu.O insanlar kuralları doğrultusunda yaşarlardı.Adalet çalmaz bildikleri yollardan onu dağıtırlardı.
Onunla iletişimimizin azaldığı zamanlarda bulunduğu yerleri okumak tüylerimi diken diken etti.Büyüyle inşa ettiği korkunç şatosunda ikamet etmekteydi.Şatosunu insanoğlunun meraklılığıyla meşhur gözlerinden iyice saklamıştı.O istemedikçe kimse orayı bulamazdı.Ve onun ölümüyle bu şato da sonsuzluğun çukurluğunda yuvarlanıyor demektir.
Büyüyü ve kehaneti adaleti için kullandı.Onun adaletini terazisinin ağır yeri hep kendi arzularıydı,diğerleri önemsizdi.
İnsanların hayatlarını inceliyor ve onlar hakkında ölüm hükümleri veriyordu.Kendine tanrıya eş tutuyordu.

Birkaç yıl içinde hukuk fakultesinden birincilikle mezun olmuştu.Geçen yıllar boyunca da devletin önemli kademelerinde çalışmıştı.Yıllar bende izini bırakırken o hep genç kaldı.Ta ki o korkunç gece gelinceye kadar.

O,Eskiler’i kızdırmıştı.Onların sanatını onlardan izinsiz ele geçirip haksızlıklara adamıştı.Ölüm Sabah için bir kurtuluştu artık.Ruhani huzur artık tek arzusuydu.İyi saatte olsunlar her an onun hayatını ızdıraba çeviriyor ve adını bile satırlara geçmeye cesaret etmeye korktuğum iblis soyundan gelen onlarca yaratık haftalarca ona işkence etti.Ölemiyordu…

Hayatı boyunca inançlı olmamıştı.Cennete kavuşabilmenin tek yolu Allah’a ve onun peygamberlerine inanmaktı.Böylece hiç değilse cehennemde çektiği acıların nihayetinde huzur olduğunu bilecekti.
O gece benim ağzımdan bu gerçekleri çekip almış.Allah’a inancını belirtmiş Kuran’ı Kerim’i baştan sona okuduktan sonra Allah’a onun bu aciz bedeninden onu sıyırıp alması için dua etmiş.Acılardan kurtulmak için.

Allah bağışlayıcıdır.Azrail’i ona yollamış.Azrail’e yalvarmış Sabah,demiş ki ‘’Ey,Azrail efendim,ben bu dünyada yapılmaması gereken ne kadar kötülük varsa yaptım ben ölmeyi bile hak etmezken ızdırabıma Allah bir son verdiriyor.Senden dileğim beni öyle bir şekilde öldür ki görenlere ibret olsun ve benim seçtiğim yolla zihinlerde mühürlensin.
Azrail bu dileği zevkle yerine getirdi.Teşhis için beni çağırdıklarında ki önce ki kıyafetlerden başka hiçbir tanınır yanı yoktu.Ölüm bu kadar acı yüklü alabilir herhalde.

Sabbah’ın vasiyeti üzerine onun kara kitabı dahil tüm eşyalarını yakmam gerekiyor.Ama yapamıyorum.Şimdilik bir sandıkta saklıyorum anahtarını kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir sandık..

Sonum hakkında az çok fikir sahibiyim.Ancak benden size tek bir cümle kalıyor söylenir nitelikte “İnsanların ZAAFLARI vardır.”

Kısa ve öz…

Karanlık çöküyor sandık kendiliğinden açıldı.Defter ve sayfalar odaya yayıldı.Sandıktan yalnızca gözlük ve deri kara kaplı kitap duruyor.

Gözlükleri takmak için duyduğum arzu hiçbir istekle boy ölçüşemez.

Merakıma kurban gidiyorum.

Ölüme doğru gidiyor,karanlık merdivenlerin başında durup derin boşluğa bakıyor ve devam ediyorum.

Not:Kehanet öğretilerinden öğrendim kadarıyla bu satırlar biri tarafından okunduğunda huzura kavuşacağım.Ancak ne yazık ki halkım büyüden ve onu kullananlardan hoşnut değil.Gelecekte eminim bu mektupla beraber yanışını okuyorum yıldızlardan.

Mektubunun kaderini göremiyorum oldukça karanlık.Meziyetlerim haricinde bir mevzu bu.

Eğer biri tarafından okunursa ruhum huzura kavuşacak ancak Ondan tek dileğim bu mektubu yakması olacak.

Bazı şeyleri insanın bilmemesini gerektirir.
Bazı şeyler bilinmemeli…
Ne pahasına olursa olsun mektubu evden çıkarmıyorum çünkü kadere müdahale açıkça yasaklanmıştır.

Kaderime bile bile boyun eğiyorum….

Hiç yorum yok:

Dünde Bıraktıklarım

Nexus

İstanbul, Türkiye
Söyleceklerim olmaya devam ettikçe burada olacağım.