Cuma, Haziran 19, 2009

Sözlerini Unuttuğum Bir Şir

Sonsuz bir an başlamıştı. Yürüyorduk. Yağmur dinmişti. Havada toprak kokusu buram buram sarıyordu bizi. Üzgündüm. Ama yüzümden belli olmuyordu. Belki bir parça hayal kırıklığı seçilebilirdi. İfadem donmuştu. Diğerleri ne durumda bilmiyordum. Gözlerimi kaldırım boyunca sürükledim. Herhangi birinin de fazlasını yapabildiğinden şüpheliydim.

Bir şiir var aklımda. İrkiliyorum, sözler çok tanıdık. Hatırlayamıyorum. Bendeki duygu fırtınalarını sözlere sığdıramıyorum.

Sağ elim cebime gidiyor. Telefonuma dokunuyorum. Olmuyor. Onu arayamıyorum. Sonra boş yere sıkıyorum ellerimi; kendimi başarısızca cezalandırıyorum. Nefes alışverişim hala düzenli. Duygusuzlaşıyorum. Yüzüme ıslak bir rüzgar vuruyor. Daha fazlası olmuyor. Zaman geldi. Önce kalbimde ağırlık maskesiyle bir ağrı başlıyor. Tenim hızla terliyor. İçten ısınan vücudum bir adım daha atmak istemiyor. Görüyorum çünkü; geldik.

Onu arayamadım. O, cevaplayamazdı. Yüzüme yağmur doluyor, gözyaşlarımı perdeliyor. Yutkundum işte tam o anda ve birkaç anı canlandı.

Ağlamayı o kadar istediğim bir an daha olmamıştı. Rüzgar gözlerime vuruyor, uykusuz gözbebeklerim kanlanmış, acıyordu. Gözlerim ıslandı, ağlayamadım.

Öldü. Ne kadar acı olsa da gerçek bu. Ezgi artık yok. Gitti. “Elveda!”, demeyen bir sonla gitti. Son anımızı bilmeden yaşadık. Ölümün bizi ayıracağını hesap edemeden vedalaşmıştık. Yıllar süren bir dostluk kana bulanmıştı. Yirmi yaşını göremeden, bir arkadaş cenazesinde saf tuttuk. Gözlerimizde yanan hatıraların külü ve ateşle duman duman gözlerimizi buğulayan gözyaşlarımız. Çok erken bir son bu.

Berbat haberi alışımla yıkıldım. İlkin inanamadım. O, ölemeyecek kadar hayat doluyken nasıl oldu anlayamıyorum? İçimi ısıtan gülümsemesi, hayat dolu gözbebekleri şimdi yok. Şimdi her şeyiyle beyazlaşıyor, soğuyor, çürüyor…

Hiçbir açıklama durulmama yardımcı olamaz. Yazlık, bütün site şimdi sessiz. Her yaz birlikteydik. Şimdi aylardan ocak. Issız olur ya buralar, şimdi bir de matemimiz var.

Yaşanan her şeyin bir kabus olmasını istedim. Olmadı. Zaten gece uyuyamadım. Sabah inanamayarak önce pencereden, dokuz kat mesafeden İstanbul’un uyanışına; sonra aynaya, yıkılmış halime baktım. Kırışıksız yüzüm ifadesizdi. Her ne varsa gözlerimden haykırıyordu. Gözlerim kan çanağıydı. Birlikte geçmiş bir çocukluğun bütün masumluğu kanlar içinde kalmıştı.

Yüzümü defalarca yıkadım. Sanki yeterince yıkarsam ifadenin karanlığını temizleyebilecektim. Hala inanamıyordum. Bu saatten sonra ne gelirdi ki elimden? Elimden gelen bir şey vardı; acımı dindirmesi için ellerimi açmak, dualarla yalvarmak. Başka bir çıkış bulamıyordum. Gözyaşlarından bir denizde, kalbimden sevgimi ayaklarımın altına alıp, anılarımı yiyerek bu adada ölmek için yaşayacaktım.

Aynada tekrar ve tekrar kendime baktım. Gözlerimdeki dingin karanlığın bakışından nefret ettim.

Odama girdim. Siyah neyim varsa giydim. Tek renk olacaktım; siyah. Sonra pencereden yine dışarıya baktım. Herkes ayrı bir telaş içindeydi. Acımı yalnız yaşıyordum.

Evinden içeri girdik. Onu gördüğüm, onunla olduğum her köşe şimdi sahipsizdi. Annesi gözyaşlarına boğulmuştu. Bana baktı. Ona bakarken gözyaşlarım gözlerimin arkasına doldu. Islandı yine gözlerim. Kendimi tuttum; ağlamadım.

“Ezgi yok artık. Eren, Eizgi yok artık! Gitti. O yok artık.”, sonra ağladı. Sözleri, ağlamasıyla içimi parçaladı. Gözyaşlarımı tutamadım.

Sonsuz bir andı. Ağlamam hiç durmayacak gibi geldi. Hızla çıktım evden. Duramazdım. Sarsak hareketlerle gözlerimi sildim. Gökyüzüne baktım. İçimden sordum soru işaretlerimi. Derin nefesler aldım. Gözyaşım dursa da acım arttı.

Biz bir ömür yazlarımızı paylaşmıştık. Peki yaz yeniden geldiğinde ne yapacaktım? Ne yapacaktık? Sessiz evlerin arasından sahile indim.

Yaz biterken en son ikimiz kalmıştık. Şimdi oturduğum kayada oturuyorduk. Yan yana şimşeklere bakıp yağmuru bekliyorduk. O, sigara içiyordu. Sonra üşümeye başlamıştı. Ben de hırkamı çıkarıp omuzlarına örtmüştüm. Konuşmaya doyamamıştık. Oradan buradan derken saatler geçmişti. O anın bitmesini neden bu kadar ertelediğimizi görüyorum. Ayaklarım beni caminin avlusuna dek istemsizce sürükledi. Karşımda, tabutun içindeyken dayanamıyordum. Ağlamak istedim, ağlayamadım.

Hiç yorum yok:

Dünde Bıraktıklarım

Nexus

İstanbul, Türkiye
Söyleceklerim olmaya devam ettikçe burada olacağım.