Yaşam bir sahne, gözler üzerimde. Bir anlık ürpermeyle gözlerim donuklaşıyor. Yinelenen ve yenilenen her şey başımı döndürüyor. Gözlerimi kaparsam sanki karanlık, yosun kokan, dar bir kuyunun dibine yuvarlanacağım. Dakikalar birbiri ardına akıyor.
Kahvede bir sandalye; üzerine yığılmıştım. Önümde buruşmuş, eski bir gazete; gözlerim de sayfanın üzerinde. Ne olduğunu anlamadığım bir cümleyi, köşeyi okuyorum. Çayımın sonuna vardım bu yudumla. Kaşığı tabağın kenarından alıp bardağa sessiz sedasız bıraktım. Belki de çay kaşığı fark etmedi bu hareketlenişini.
Ahşap masa damarlarından çatlamış, çürümeye başlamış. Bacaklarından biri kaşınıyor olsa gerek. Bir karınca hızlı hızlı tırmanıyor o bacaktan yukarı, bana doğru. Karıncayla göz göze geldik sandım. Konuşmak istedim, acelesi vardı. İşine bir anlık arasından sonra devam etti. Aradan yarım saat kadar zaman geçtikten sonra masadan bir parça şekeri yüklenip aşağı inmeye çalışıyordu. Bense hala oturuyordum olduğum yerde. Çayım üç kez daha tazelenmiş. Dışarıda yağmur başlamıştı. Gece okşuyor da diyebilirdim dövüyor da, yağmur damlaları dolunaydan kısılmış sönük yıldızlar gibi parlıyorlardı.
Ağacın topraktan köklerini toplayıp ayaklanmasına benziyordu masadan kalkışım. Ayaklarım uyuşmuş, bacaklarım tutulmuştu. Sandalyeden ceketimi alıp sırtıma attım. Masaya üç lira atıp kapıdan sokağa, yağmura çıktım. Islandıkça uyandım, ısındım.
Karıncadan yavaş, zamandan hızlı yürümeye koyuldum. Elimi cebime atıyorum; boş. Ay sonuna çok var. Nasıl geçer şimdi onca gün? Akşam havası serin, içimde bir huzursuzluk var. Fabrikanın gündüz duman soluyan bacası beden bulmuş kabusun dehşet saçan bir uzvu gibi görünüyor gözüme.
Bugün tezgahtayken haber geldi. Fabrika kapanacakmış. Bu ay sonmuş. Ne yapacağımı bilemedim. Eve nasıl giderim bilemedim. Kazandığım iki kuruş bir şeyken, o da yok şimdi; kabullenemedim.
Duvarın başından önce dolunaya sonra sönük yıldızlara baktım. Eninde sonunda fabrikanın bacasında kitlendi gözlerim. Beni atsınlar istedim kara kazanlara, duman duman hiç olayım istedim.
Hava iyiden iyiye soğumuştu artık. Yağmur ha durdu ha duracak. Kaçmayı çok istedim aslında, olmadı. Eve yöneldim. Yüzlerine bakamadım. İki kaşık yemek yiyemedim. Devrildim bir kenara, uyur gibi kapattım gözlerimi.
Beyaz gecede uyunmuyor. Bu gece de sabahı ettim. Gün ışımadan düştüm yola. Fabrikanın kapısında durdum, bekledim. Gün ışıdı, kepenkler açıldı. İnsanlar gelip geçti. Fabrikanın kapısı hiç açılmadı.
Ne istediğimi biliyordum ama ona birden ulaşmak beni korkutmuştu. (III. 236)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Dünde Bıraktıklarım
-
►
2007
(28)
- ► Nisan 2007 (19)
- ► Temmuz 2007 (1)
-
►
2008
(115)
- ► Şubat 2008 (1)
- ► Mayıs 2008 (80)
-
▼
2009
(33)
-
▼
Haziran 2009
(23)
-
▼
19 Haz
(22)
- Anahtar
- Geri Dönen Zaman
- Beyaz Sessizlik
- Görülünce Biter Hikaye
- Beyaz Bir Gece
- Sözlerini Unuttuğum Bir Şir
- Ertelenmiş Bir Bahar Sabahı
- Gelinciğe Hasret
- İhtiyar
- Masmavi Bir Kelime
- Gökyüzü Ağlıyordu
- Medcezirin Ayak Sesleri
- O Uyanışla
- Sessiz Felaket
- Bir Teselli Yok Artık
- Unuttukça Uyanıyordu
- Sararmış bir anın Uykusuz safağısın Söylenmemiş bi...
- Minareler görüyorum Bembeyaz minareler Bir çölün o...
- Üzülme
- Gül Dalından Güzelsin
- Eskisi Gibi
- Bu Gece
-
▼
19 Haz
(22)
- ► Eylül 2009 (1)
-
▼
Haziran 2009
(23)
Nexus
- Eren
- İstanbul, Türkiye
- Söyleceklerim olmaya devam ettikçe burada olacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder