Sahildeydik. İrili ufaklı taşları yerinden oynatıp yengeç yakalıyorduk. Yassı kafalarının üstüne işaret parmağımızla bastırıp önce hareketsiz bırakıyor, sonra da baş parmağımızla altlarından kavrayarak elimize alıyorduk. Büyük bir şey başarmanın, avlanmanın çoşkusunu çocukça yaşıyorduk.
Hava çok güzeldi. Dalgalarda güneş göz kırpıyordu. Mutluyduk. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Hava kararıyordu. Herhalde sekizi geçiyordu saat. Yakaladığımız yengeçleri suya atmakla eve götürmek arasında kalıp, ufak bir tartışmaya tutuştuk. Sonunda hepsini denize fırlattık. İri taşlara benziyorlardı ama görünüşlerinin aksine suya yavaş yavaş batıyorlardı.
Yorulmuştum. Bütün gün taşları kaldırıp indirmekten kollarım ağrımıştı. Omuzlarım öne düşmüş, küçük adımlarla ilerliyordum. En arkada kalmıştım.Herkes bu güzel yorgunluğun tadını çıkarıyordu. O sırada gözüme çarptı; bembeyazdı.
Bir an sonra hepimiz onun etrafında toplanmıştık. Birbirine karışan bir ton soru duyuluyordu. Hem onu çevrelemiş hem de görünmez bir sınır çizmiştik onunla aramızda. Yaklaşmıyorduk. Bilmediğimiz bir şeydi. Anlatılan ama hayatta hiç karşılaşmadığımız bir gerçekti bu.
Kızlardan biri ne olduğunu anlar anlamaz çığlık atmaya başladı. Diğer kızlar da ona katılmaya başlamışlardı. Sonra önümüzdeki çalılardan gürültülü bir şekilde hışırtılar gelmeye başladı. İşte o anda kusursuz sessizliği yaşadık. Kelime öbeği kağıdı aşıp anlamıyla özdeşleşmişti.
Ete kemiğe bürünmüş bir telaş bizi sarmıştı. Kıpırdayamıyorduk. Görünmez bağlarla hapsedilmiştik bu yere. Dili salya içinde sarkan, parlak sarı gözlü, simsiyah bir köpek üzerimize atıldı. Havayı yırtarcasına hızlı oldu her şey.
Bir anda bağlarımızdan kurtulmuş delicesine kaçıyorduk. Nefes nefese, ter içinde en yakındaki evin kapısına doluştuk. Korkuyla arkama baktım. Yirmi metre kadar ileride gördüm köpeği. Daha fazla yaklaşmayacaktı, sadece bizi izliyordu. Soluklarımız düzene girmeye başlamıştı. Şimdi hepsi dikkatle köpeğin bir sonraki hareketini bekliyordu.
O şey ağzındaydı. Geldiği gibi hızla çalıların arasında kayboldu. Ne gördüğümüzü biliyorduk; bir el.
Korkuyla birbirimize bakıyorduk. Ne diyeceğimizi bilmiyorduk. O yoldan her geçişimizde belli belirsiz bir tedirginlik parlıyordu içimizde ama kelimelere dökemiyorduk. Sanki bahsedince gördümlerimiz tekrar olacakmış gibi bu olaydan hiç bahsetmedik.
Aklımdan çıkmıyor. Beyaz bir el, köpeğin ağzında duruyordu.
Ne istediğimi biliyordum ama ona birden ulaşmak beni korkutmuştu. (III. 236)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Dünde Bıraktıklarım
-
►
2007
(28)
- ► Nisan 2007 (19)
- ► Temmuz 2007 (1)
-
►
2008
(115)
- ► Şubat 2008 (1)
- ► Mayıs 2008 (80)
-
▼
2009
(33)
-
▼
Haziran 2009
(23)
-
▼
19 Haz
(22)
- Anahtar
- Geri Dönen Zaman
- Beyaz Sessizlik
- Görülünce Biter Hikaye
- Beyaz Bir Gece
- Sözlerini Unuttuğum Bir Şir
- Ertelenmiş Bir Bahar Sabahı
- Gelinciğe Hasret
- İhtiyar
- Masmavi Bir Kelime
- Gökyüzü Ağlıyordu
- Medcezirin Ayak Sesleri
- O Uyanışla
- Sessiz Felaket
- Bir Teselli Yok Artık
- Unuttukça Uyanıyordu
- Sararmış bir anın Uykusuz safağısın Söylenmemiş bi...
- Minareler görüyorum Bembeyaz minareler Bir çölün o...
- Üzülme
- Gül Dalından Güzelsin
- Eskisi Gibi
- Bu Gece
-
▼
19 Haz
(22)
- ► Eylül 2009 (1)
-
▼
Haziran 2009
(23)
Nexus
- Eren
- İstanbul, Türkiye
- Söyleceklerim olmaya devam ettikçe burada olacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder