Yalan sanıyor insan bazen ne varsa... Görmediği yerler, tanımadığı insanlar arıyor... Durmadan, usanmadan...
Gün ağarmıştı. Rüzgar belli belirsiz esiyordu. Kapılar, doğramaları dövüyordu. Ter kokuyordu hava... Sonra onun gözleri takılıyor gözlerine... İri, ağlamaklı, şaşkın... Onun o çakır gözleri aklından çıkmıyor bir daha... Son görüşü ile ölümsüzleştiriyor onu aklında, kanıysa sanki ellerinde sıcacık hala...
"Git! Kalman beni üzüyor..."
"Gideceğim..."
"Ayrılık konuşması mı yapmak istiyorsun, saçmalama! N'olur... Uzatmayalım, git her sabahki gibi..."
"Kendine iyi bak,"
"Sen de iyi bak kendine,"
Öyle durup dururken bitmedi her şey. Vardı elbet sebepleri... Ama olan oldu. Ellerinde hiçbir şey yok artık geri döndürmek için geçmişin toz pembe aşk dakikalarını...
Bitti. İkisi de bunun farkında işin kötü yanı...
Kadın kapının usulca kapanmasını izleyemedi, yere baktı en son. Sonra gözleri karnında odaklandı. Dokundu bir anne şefkatiyle... Sevdi büyüttüğü meleğini...
Adam anahtarı paspasın altına bıraktı. Ellerini paltosunun ceplerine soktu. Gözleri yaşarmıştı, sildi. Gözlüklerini düzeltti ve yürüdü uzaklara doğru. Bu şehir kafi gelmezdi gidişine... Bir başka hayat bulacaktı... Hayat suyu başka bir yol bulacaktı, akacaktı...
Kadın makyaj masasının önündeydi. Ağladı ağlayacak... Dimdik duruyordu, asaletle... Ölümüne razı bir mahkumun onurlu duruşu gibi... Kırmızıydı bugün dudakları, allık sürdü yanaklarına... Saçlarını usul usul taradı...
Adam, Haydarpaşa'daydı. Adı Meram Ekspresi... Gidecekti. Nereye gittiği pek de mühim değildi. Bir süre gitmeliydi. Belki geri bile dönerdi ya belli olmazdı orası... Gidecekti. İşte o kadar.
Kadın siyah bir palto giydi. Çiçek desenli, kahve tonda bir eşarp taktı. Bir taksi çevirdi. Gideceği yeri söyledi; Çapa!
Adam trene adımını attı. Paltosunun iç cebinden bir fotoğraf çıkardı, öptü. Kenarları bükülmüş, solmuş bir fotoğraf karesiydi... Seven ve sevilendi iki insan, bir karede...
Kadın bir doktorun önündeydi. Oturuyordu;
- Kemoterapiye bugün başlayacağız. Sizi daha önce bilgilendirmiştik. Moralinizi yüksek tutmalısınız. Biz elimizden gelen her şeyi yapıyoruz, yapacağız da... Sizin de yardımınızla bu hastalıktan kurtulacağız.
-Sağ olun.
Dedi ama inanmadı. Zaten hiç inanmamıştı. Yaşamak mı yaşatmak mı... İki hayat vardı ipin ucunda... Bir kadın, yapayalnız. Karar verecekti. Zor bir yoldu... Çölü bir başına geçecekti...
Adam ağladı kompartımanda. Soğuktu hava, daha da soğudu. Film şeridine döndü camın öte yanı... Zaman algısını yitirdi... Hatanın, yanlışın nerede olduğunu aradı hep... Bulsa düzeltecekti, buna inanıyordu işte... Dipsiz bir kuyuya düştükçe düşüyordu...
Kadın ağladı... Durduk yere boşandı gözlerinden yaşlar... Rimelleri aktı, dudakları titredi... Yılların yükü omuzlarından aktı...
Tesellinin olmadığı yerdeydi kadın, adamsa cevapların olmadığı yoldaydı...Ne o yol, o yere çıktı ne de o cevaplar teselli getirdi...
Yolculuklar ve Masallar
Ne istediğimi biliyordum ama ona birden ulaşmak beni korkutmuştu. (III. 236)
Cumartesi, Aralık 25, 2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Dünde Bıraktıklarım
-
►
2007
(28)
- ► Nisan 2007 (19)
- ► Temmuz 2007 (1)
-
►
2008
(115)
- ► Şubat 2008 (1)
- ► Mayıs 2008 (80)
-
►
2009
(33)
- ► Eylül 2009 (1)
Nexus
- Eren
- İstanbul, Türkiye
- Söyleceklerim olmaya devam ettikçe burada olacağım.